Eylül


 Mehmet Rauf’un yazmış olduğu “Eylül” Türk edebiyatında ilk psikolojik roman olarak kabul edilir. Eser, ilk olarak Servet-i Fünun dergisinde 1900 yılında tefrika edildi. 1901’de kitap olarak okuyuculara ulaştı.Süreyya, karısı Suad’la birlikte babasının köşkünde yaşamaktadır. Rahatına düşkün bir adam olan Süreyya, bir dairede memurdur. Yaz aylarını babasının Bakırköy’deki şehre uzak bağ evinde geçirmek zorunda olduğu için sıkıntılıdır. Sürekli yaz mevsimini Boğaziçi’nde bir yalıda geçirmenin hayalini kurar. Ancak aldığı maaş bu hayalini gerçekleştirmek için yeterli değildir.

Süreyya’nın halasının oğlu Necib, arada sırada köşke misafir olarak gelmektedir. Necib, çalışmadan geçinen, vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde geçiren, evlenmekten kaçan bir gençtir.Suad, kocasına sevgiden çok şefkat ve sadakatle bağlı bir kadındır. Evliliklerinde eski heyecanların kalmadığını hisseden Suad, kocasını mutlu etmek için bir şeyler yapmak ister. Suad, Süreyya’nın hayali olan Boğaziçi’nde bir yalı kiralamak için kocasından gizli babasına bir mektup yazarak para ister. Süreyya, Boğaziçi’nde bir yalı kiralayabileceğini öğrenince çok sevinir. Güzel bir yalı kiralar ve oraya taşınırlar.



Bir süre sonra Süreyya, Beyoğlu’nda alışveriş yaparken Necib’e rastlar. Necib’i yalıya davet eder. Necip Boğaz’daki yalıya gider. Süreyya, misafirine heyecanla yalının güzelliklerini anlatır. Suad, Necib’e kendi elleriyle yemekler hazırlar. İkisi de Necib’in yalıya gelmesine çok sevinir. Necib, bu mutlu çifte imrenerek bakar ve kendini yalnız hissederek, yaşantısını bir cehenneme benzetir.
Necib, ara sıra yalıya misafir olarak gelir. Süreyya ile Suad, Necib’in gelmesine çok sevinirler. Gitmesini geciktirmek için tuhaf bahaneler uydururlar. Suad, uzun bir aradan sonra yeniden piyano çalmaya başlar. Kocasının müziğe karşı en ufak bir ilgisi yoktur. Necib ise aksine derin bir müzik birikimine sahiptir. Birlikte piyanonun başında vakit geçirirler.Süreyya’nın denize karşı aşırı bir tutkusu vardır. Bir sandal satın alarak gezintilere çıkar. Suad, baş dönmesi ve mide bulantısı nedenleriyle bu gezintilerde kocasına eşlik edemez. Süreyya’nın karısına karşı tavırları günden güne değişmeye başlar.
Necib, içindeki sıkıntıyı atmak için yeni arkadaşlar edinir. Fakat aradığı huzuru bir türlü bulamaz. Aklına Boğaz’da yalıda geçirdiği günler gelir. İçinde garip bir huzur duyar. Suad için aldığı yeni notalarla yalıya gider. Bazı günler Necib, Süreyya ile denize açılır. Evde kaldığı zamanlarda ise Suad ile piyano başında vakit geçirir. Necib, geçmişte pek çok kadınla ilişki yaşadığı için kadınlara karşı önyargılı ve güvensizdir. Evleneceği kadının tıpkı Suad gibi olmasını ister.


Bir akşam Necib, Suad’ın bir delikanlıya gülümsediğini görür ve şüphelenir. Yalıdan kaçar ve bir süre kendine gelemez. Ancak şüphelerinin yersiz olduğunu anlar. Suad’ı haksız yere suçladığı için pişmanlık duyar.Necib, yalıda uzun süreli kalmaya başlar. Suad’la daha da yakınlaşırlar. Necib, sürekli Suad’ı düşünmeye başlar. Duyguları zamanla öyle yoğunlaşır ki Suad’ı deliler gibi sevdiğini kendisine itiraf eder.
Suad ise kocasının ilgisizliği, anlayışsızlığı ve gereksiz şeylerle meşgul olmasından dolayı her geçen gün kendini biraz daha yalnız hisseder. Bundan sonraki yaşamının hep böyle sıkıcı geçeceğini düşünerek karamsar ve üzgün bir ruh hali içersine girer.
Necib, bir akşam yalıdan çıkmak üzereyken piyanonun üzerinde Suad’ın şemsiyesini ve eldivenlerini görür. Eldivenlerden birini cebine koyar.
Bir gün Süreyya Necib’in tifoya yakalandığını, ölümle pençeleştiğini söyler. Önceleri Necib’in hastalığına karşı duyarsız kalan Suad, iki hafta geçince dayanamaz ve bağ evine gider. Necib’in yastığının altında bir süre önce kaybolan eldivenini görünce her şeyi anlar. İçindeki mutluluk, korku, heyecan duyguları birbirine karışır. Necib ise yeniden sevdiği kadının yanında olmasından dolayı mutludur. Duygularını Suad’a söyleyeceği günün hayalini kurar.
Sonbahar gelir. Bir gün Suad, Necib’in yanına gelerek sıkıntısının sebebini sorar. Necib, içindeki duyguları daha fazla saklayamaz ve Suad’a olan aşkını ilan eder. Suad, bir süre suskun kalır. Necib, yaptığından utanır, suçluluk duyar. Ancak yalıdan ayrılırken Suad’ın ısrarla kalmasını istemesi onu tekrar umutlandırır, kuşkularını bir anda yok eder. Necib, seviliyor olmanın verdiği mutluluk ve heyecanla yollarda dolaşmaya başlar.


Suad, iç dünyasında sürekli gelgitler yaşamaktadır. Bir tarafta yaşadığı aşk ve heyecanı daha önce hiç tatmadığını, diğer taraftan evli bir kadın olduğu gerçeğini düşünerek kendisinden nefret eder. Çınar ağaçlarından düşen sarı, kurumuş, çürümüş yapraklara bakarak kendi hayatını sonbahara benzetir.Süreyya, Suad ve Necib sık sık gezintiye çıkar. Çelişkili ve karmaşık duygular yaşayan iki sevgili ilişkilerinin duygusal düzeyde kalmasına karar verirler. Necib ve Suad aldıkları bu karardan sonra bir süre mutlu yaşarlar. Fakat Necib, Süreyya’yı kıskanmaya başlar. Suad da koca baskısına maruz kaldığı ve sık sık tartıştıkları için evliliğinden tiksinir.
Süreyya’nın kız kardeşi Hacer, Necib ile Suad arasında bir ilişki olduğuna inanır. Bu yüzden de her fırsatta bunu ortaya çıkarmak için türlü oyunlar oynar, onları sıkıştırır ve ağızlarından laf almaya çalışır.
Necib, bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetmektedir. Ancak Suad’ın neler düşündüğünü, aralarında ne gibi bir sorun olduğunu çözemez. Necib, konağa her gelişinde belli bir umut taşımaktadır, ancak Suad’ın suskun halini ve ilgisizliğini görünce kaçmak, uzaklaşmak ister. Bir süre konağa uğramaz. Kendini içki ve eğlenceye verir. Suad ise merak ve kaygı içinde onu beklemektedir. İkisi de acı çekmektedir.
Necib, bir gün içkili olarak konağa gelir. Ateşi olduğu için konakta kalır ve bir doktor çağırırlar. Konaktakiler düğüne gittikleri için Suad ile Necib yalnız kalır ve her ikisi de büyük bir heyecanla aşklarını dile getirir. Necib, her şeyi unutup uzaklara kaçmayı teklif eder. Suad ise buna hakları olmadığını söyler. Necib, Suad’la vedalaşarak konaktan ayrılır, yağmurun altında ağlayarak yürür. Suad da Süreyya ile geçireceği mutsuz günleri düşünerek uzun uzun ağlar.
Bir gece konakta yangın çıkar. Dumanlar ve alevler konağın her tarafını sarar. Herkes büyük bir panikle dışarı kaçar. Suad, ortalıkta yoktur. Süreyya ve Necib, Suad’ın içerde olabileceğini düşünerek konağın kapısına gelirler. Necib, Suad’ın sesini duyar gibi olur ve içeri girer. Tam bu sırada tavan çöker, her ikisi alevler içinde kalır.

Romanda; aradığı aşkı ve evleneceği kadını bir türlü bulamayan Necib ile aradığı mutluluğu evliliğinde bulamayan Suad’ın yasak aşkı anlatılır. Yani romanın konusu “yasak aşk”tır. Bu temel üzerine kurgulanan roman; aile kavramı, mutsuz evlilikler, ahlaki değerler, insani duygular ve dönemin İstanbul yaşamını da derinlemesine işlemektedir.
Eser, Servet-i Fünun neslinin dil ve anlatımını devam ettirir bir anlayışla yazılmıştır. Yazar, kendine has sanatlı söyleyişlerin yanında kelimeleri de seçerek anlatmak istediklerini çarpıcı bir biçimde aktarır. Romanda uzun, bağlı ve sıralı cümlelere çokça yer verilmiştir
Roman, yazarın en başarılı eseri kabul edilmektedir. Romanda en çok aile hayatı üzerinde durulur.

Yorumlar

Popüler Yayınlar