Yeraltından Notlar
“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”
Kulak verin Dostoyevski'ye, o insanlık adına tüm gerçekleri söyleme cesaretini gösteriyor.İnsanlık...Şu kibrinden geçilmeyen, hani şu her şeyi bildiğini sanan, hani şu sen, ben, bizler, hepimiz...Varoluşçuluğun ilk romanı.
Eski arkadaşlarını zorlayarak istenmediği bir buluşmaya katılıp onların ilişkilerine imrenmiş, fakat katıldığı buluşmadan hakaretler işiterek ayrılmıştır. Dış dünyayla ve sosyal çevreyle ilişkisi büsbütün bozuktur. Kitap, “Hasta biriyim ben… Huysuz adamın tekiyim. Çirkinim.” cümleleriyle başlamaktadır. İsmi bile verilmeyen ana karakter, kendi kimliğine karşı bütünüyle düşmanlaşmış ve yabancılaşmıştır. Bir kimlikten veya karakterden tamamıyla mahrum olduğunu düşünmektedir. Kötü bile olsa herhangi bir kişilik özelliğine sahip olduğuna emin olamaz ve bu durumdan ötürü büyük bir ıstırap duyar. “Tembellik de olsa, kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olsa ne çok saygı duyardım kendime! Soru: ‘Nasıl biridir?’ Cevap: ‘Tembel!’” cümleleriyle ifade edilmektedir bu durum romanda. Başkarakter, tembelliğin aslında iyi bir özellik olmadığının farkındadır fakat kendisine ait herhangi bir kimliğe yoğun özlem duymaktadır.
“Çağımızda aklı başında olan her insan korkaktır, köle ruhludur ve ne yazık ki böyle olmak zorundadır.” diyen başkarakter, modern hayatı aynı zamanda bir tür duvara benzetmektedir. Bu duvarı yıkamayacağını bilmesine rağmen ona boyun bükmeyi de katiyen reddetmektedir. Sosyal ilişkilerdeki samimiyetsizliklerin farkına varır ve insanlar arası yabancılaşmadan bahseder.
Düşünüyorum...
"Dünya mı yıkılsın yoksa bir bardak çay mı içersin?" deseler..."Ben çayımı içtikten sonra dünyanın canı cehenneme" derdim.
"Duvarı yıkacak gücüm yoksa, onu yıkmak için kendimi paralayacak halim yok tabii ki, fakat önümde duvar var diye ona boyun eğecek de değilim."
Kulak verin Dostoyevski'ye, o insanlık adına tüm gerçekleri söyleme cesaretini gösteriyor.İnsanlık...Şu kibrinden geçilmeyen, hani şu her şeyi bildiğini sanan, hani şu sen, ben, bizler, hepimiz...Varoluşçuluğun ilk romanı.
Eski arkadaşlarını zorlayarak istenmediği bir buluşmaya katılıp onların ilişkilerine imrenmiş, fakat katıldığı buluşmadan hakaretler işiterek ayrılmıştır. Dış dünyayla ve sosyal çevreyle ilişkisi büsbütün bozuktur. Kitap, “Hasta biriyim ben… Huysuz adamın tekiyim. Çirkinim.” cümleleriyle başlamaktadır. İsmi bile verilmeyen ana karakter, kendi kimliğine karşı bütünüyle düşmanlaşmış ve yabancılaşmıştır. Bir kimlikten veya karakterden tamamıyla mahrum olduğunu düşünmektedir. Kötü bile olsa herhangi bir kişilik özelliğine sahip olduğuna emin olamaz ve bu durumdan ötürü büyük bir ıstırap duyar. “Tembellik de olsa, kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olsa ne çok saygı duyardım kendime! Soru: ‘Nasıl biridir?’ Cevap: ‘Tembel!’” cümleleriyle ifade edilmektedir bu durum romanda. Başkarakter, tembelliğin aslında iyi bir özellik olmadığının farkındadır fakat kendisine ait herhangi bir kimliğe yoğun özlem duymaktadır.
“Çağımızda aklı başında olan her insan korkaktır, köle ruhludur ve ne yazık ki böyle olmak zorundadır.” diyen başkarakter, modern hayatı aynı zamanda bir tür duvara benzetmektedir. Bu duvarı yıkamayacağını bilmesine rağmen ona boyun bükmeyi de katiyen reddetmektedir. Sosyal ilişkilerdeki samimiyetsizliklerin farkına varır ve insanlar arası yabancılaşmadan bahseder.
Düşünüyorum...
"Dünya mı yıkılsın yoksa bir bardak çay mı içersin?" deseler..."Ben çayımı içtikten sonra dünyanın canı cehenneme" derdim.
"Duvarı yıkacak gücüm yoksa, onu yıkmak için kendimi paralayacak halim yok tabii ki, fakat önümde duvar var diye ona boyun eğecek de değilim."
Yorumlar
Yorum Gönder